Doğum Sonrası Depresyon
Hem kültürel hem de tıbbi bir kavram olan doğum sonrası depresyonu bu makalemizde biraz inceleyelim.
Doğum Sonrası Depresyon Nedir?
Eskilerin al basması, tıp alanyazısında doğum sonrası depresyon (postpartum blues) olarak nitelendirilen bu tıbbi terimin adını fakülte eğitimim sırasında psikopatoloji dersinde duymuştum. İlk karşılaşmam ise Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde stajyerliğim dönemimde oldu. Tabi ki sık sık postpatum sendromu diye bir şeyi duyuyordum ama ne olduğundan hiç haberim yoktu. Klinik şefimiz yeni bir hastanın yatışından sonra bize bu konuda biraz bilgi vermişti ve eskiler buna albastı, al basması diye bir kültürün olduğunu halk dilinde böyle bir adı vardır demesi kafamdaki ampulleri yaktı ve araştırdım.
Çevremdeki pek çok kişiden bu durumun önemini duymaktaydım. Doğum yapmış kadınların lohusalık dönem şikâyetleri duyduğum en sık doğum hikâyesiydi. Terapistliğe başladıktan sonra da sık sık duymaya başladım. Birçok kadın bu dönemde yalnız kaldıklarını sosyal destek alamamalarından yakınmaktaydılar. Peki, niçin yaşamlarının diğer dönemlerini bu kadar vurgulamamaktaydılar?
Bu soruya cevabım doğum sonrası dönemin zorluğu ve bu zor dönemde kalınan yalnızlık olacaktır. Doğumun hormonal değişimine psikolojik destek gelmediğinde bu durum dayanılmaz bir hal alabiliyor ve birçok kadın bunu yaşayıp gene birçoğu tek başına atlatıyor.
Doğum sonrası dönem diye adlandırdığımız zaman zarfı bebeğin doğumundan bir saat sonra başlar ve altı hafta devam eder. Bu zaman zarfında emzirme, doğum sonrası depresyon, komplikasyonlar, cinsel yaşam değerlendirmeleri hem anne için hem de bebek için hayati önem taşır.
Doğum sonrası depresyon diğer adıyla postpartum depresyon; doğumdan sonra bir kadında gerçekleşen fiziksel, duygusal ve davranışsal değişimlerin bir karışımıdır.
Yüzyıllardır Anadolu’daki kadınların başlarına kırmızı (al) yazmaların bağlanması, bebekleri ile yalnız bırakılmamaları, doğum yapan kadının mezarının kırk gün açık olacağı gibi pek çok söylenti vardır. Aslında hormonal bir değişim ve psikolojik olarak anne olmanın (başkalaşım) gibi değişimlerin ardından tabi ki bir kadının duygu durumunun aynı olması beklenemez, belki adı konulmadan toplumumuzda ve birçok medeniyette doğum sonrası depresyon gözlenmiş ve koruyucu önlemler (tedaviler) planlanmıştır.
Doğum sonrası depresyon anne bebek ilişkisini oldukça olumsuz etkilediği için hayati önem taşımaktadır. Doğum sonrası depresyon tanısı için, doğumdan sonraki dört haftada başlaması gereklidir. ( Doğum sonrası depresyon tanısının doğumdan sonraki dört haftada başlaması gerekir.) Bu tarihler dışında başlayan depresyona doğum sonrası depresyon denmez.
Doğum sonrası depresyon kardeşlerde 3.53 kat daha fazla! Peki Neden?
Bu durumu genetik faktörlerle açıklayabiliriz. Sonuçta bilim insanları depresyon geni diye bir şey buldular. Evet depresyonun genetik geçişi var! Peki, çare yok mu?
Bunun yanında çocuk doğurmanın psikolojik bir yanı da mevcuttur. Çocuk doğurmak anne olmak özel bir duygu ve anne olma isteği bir kadının kendi annesi ile geçirdiği ilkel çocukluğu 0-18 aylık süreçteki ilişki ile doğru orantılıdır. Birçok danışanımda gördüğüm annem gibi olmayacağım kaygısı kadınları daha büyük bir yüke sokmakta. Doğum sırasındaki psikoloji, eşe olan sevgi, aşk, istenen bir gebelik mi? Planlı mı, hepsi çok kıymetli olsalar da birçok psikolog gibi bende bu doğum sonrası depresyonu anne ile kurulan ilişkiye yani yaşamın ilk yıllarındaki anne çocuk ilişkisine bağlıyorum. Bu süreci sağlıklı atlatan kadınlarda doğum sonrası depresyonu ben hiç görmedim nitekim doğum sonrası depresif belirtiler gösteren danışanlarımın büyük çoğunluğunda ise bu ilişkide sorunlar gözlemledim.
Psikoterapi her kişi için çok kıymetli olsa da hamile kadınlar için çok daha elzem olduğunu düşünüyorum. Çünkü dünyadaki pek çok ilişkinin telafisi olsa da anne ilişkisinin ( anne – çocuk ilişkisinin) ( tekrar belirtsen mi acaba?) telafisinin olmadığını ve bu ilişkinin yalnızca psikoterapi ile onarabileceği görüşüne katılıyorum.
Evet, çaresi var…
Doğum Sonrası Depresyon Annenin Anne – Çocuk İlişkisinin Bir Tekrarı Mı?
Bağlanma kuramı ile doğum sonrası depresyonun psikolojik ilişkisine değinen pek çok uzman görüşü mevcuttur. Bağlanma kuramı, yaşamın erken dönemlerinde belirlenen ve süreklilik kazandığı düşünülen, bireyin diğer insanlar ile ilişki kurma şeklidir. Bağlanma kuramının önde gelen temsilcileri bireyin oral döneminde (0-18 aylar arası dönem) güvenli ya da güvensiz olarak bir yapı oluşur ve bireylerin bu yapıyı ömür boyunca devam ettirdiklerini savunurlar. Bağlanma kuramının önde gelen temsilcileri bireyin oral döneminde ( 0-18 aylar arası dönem) güvenli ve güvensiz iki yapı oluşturduklarını ve bu yapıyı ömür boyunca devam ettirdiklerini savunurlar. Oral dönemdeki bağlanma özellikleri ergenlik döneminde de devam eder. Bağlanma kuramının öncüsü Bowlby’nin ‘Güvensiz Bağlanma’ deyimi ile ilkel yaşam dönemindeki (0-18 aylar) bağlanma tarzı ömür boyu devam edecek psikopatolojinin belirleyicisidir. Tersi bir yapılanma ise ‘Güvenli Bağlanma’ olarak adlandırılmış ve kişinin sağlıklı birey olmasındaki önemi vurgulanmıştır. Birçok psikopatoloji; depresyon, sosyal kaygı bozukluğu, kronik ağrı, hastalık hastalığı ve obsesif kompulsif bozukluk bağlanma tarzları ile ilgili yapılan çalışmalarda gösterilmiştir.
Doğum Sonrası Depresyonun Sıklığı
Yeni doğum yapan kadınların neredeyse %50’si doğumlarının ardından doğum sonrası depresyon belirtileri göstermektedir. Ancak belirtilerin tanı alması %12.5’dir (DSM temel alınmıştır). En önemli nedenler; aile içi stres, evlilikte sorunlar yaşanması, aile içi şiddet, gebelik öncesi sorunlar, istenmeyen gebelik, gebelik öncesi ruhsal sorunlar, eşinin ya da kendi ailesiyle kötü ilişkiler, aile veya arkadaşlık ilişkilerinin kötü olması doğum sonrası depresyonu etkileyen en önemli etkenler olarak gözlenmiştir.
Yapılan pek çok araştırmada doğum sonrası depresyon %10-15 (AB – ABD) arasında gözlemlenmiştir. Ülkemizde yapılan bir diğer araştırmada ise doğum sonrası depresyonun doğum yapmış kadınların %42’sinde gözlemlendiği görülmüştür.
Trabzon’da %28.1, Samsun’da %23.1, İzmir Bornova’da %29, Manisa yarı kırsal bir bölgede %36.9, İsrail’de %22.6, İsveç’te %12.5 olarak bulunması da tüm risk faktörlerinin tekrar incelenmesinin önemini bize göstermektedir.
Eğitimin önemi oldukça kıymetli!
Doğum Sonrası Depresyon Risk Etmenleri
En önemli risk etmeni ise annenin daha önceki dönemde depresyon geçirmiş olmasıdır. Yani doğum yapan kadın yaşamında bir dönemde depresyon geçirdiyse doğum sonrası depresyon geçirme olasılığı da oldukça yüksektir.
Güncel çalışmalarda ise annenin güvensiz bağlanması ve doğum sonrası depresyon arasında bağlantı olduğu kanıtlanmıştır.
Doğum sonrası depresyon ile güvensiz bağlanmanın ilişkisi araştırıldığında ise ikircikli davranış ve tutumlar gösteren annelerin çocuklarının sonraki dönemlerde eşi tarafından da benzer tutumları görmesi ihtimalinin yüksek olduğu, daha sonrada bu eş ilişkisinin kadını doğum sonrası depresyona ittiği düşünülmektedir.
Doğum yapma korkusu, gebelikte geçirilen hastalıklar, bebeğin cinsiyetinden duyulan memnuniyet gibi faktörlerin doğum sonrası depresyon ile anlamlı ilişkisi bulunmamıştır.
Çalışan Annelerin Daha Düşük Puan Doğum Sonrası Puanlarının Daha Düşük Olması?
Çalışan annelerin daha düşük puan almaları pek çok kişiyi şaşırtabilir. Şüphesiz ki burada birçok etmen var, eş desteği, eşin sağlığı, eğitim düzeyi, sorumluluk bilinci, planlı gebelik, istenen çocuk gibi. Ancak önemli nokta ise doğum yapan kadınların doğum izinlerinin onları ve çocuklarını mağdur etmeyecek düzeye getirilecek düzeyde olmasıdır.
Çalışan annelerin hayatlarının daha planlı olması, istenen ve planlı gebelikler yapmaları sadece doğum sonrası depresyon ile ilgili değil, bebeğin tüm hayatı boyunca taşıyacağı kişilik özelliklerini de belirleyecektir. Annenin isteyerek bakım vermesi bir bebek için her şeyden daha önemlidir. Bunun yanında çalışan annenin doğum sonrası depresyon ile ilgili daha çok bilgi alması da mümkündür. Konferanslar, sempozyumlar ve eğitimler bu sürece hazırlık için çok önemidir.
Doğum Sonrası Psikoz!
Doğum sonrası dönemde annenin doğum sonrası depresyonundan daha kötü bir şey yaşayacağı varsa doğum sonrası psikozdur. Genellikle doğumdan sonraki ilk iki haftayı kapsar ve manik, huzursuz davranışlar ile kendini gösterir.
Psikoz gerçeklik algısının yitirilmesi ve hayal ile gerçeği birbirine karıştırmaktır.
Muhtemelen Anadolu’daki bu albastı gelip kadının aklını aldığı cinler, şeytanlar musallat oldular gibi algılanan şeyler ağır geçen doğum sonrası depresyonu ve belki de ‘doğum sonrası psikoz’dur. Doğum sonrası psikoz çoğu zaman dönemsel ve geçici bir durumdur.
Ne yapılmalı?
Bu konuda çalışacak uzmanlar Edinburgh doğum sonrası depresyon ölçeğini kullanabilirler. Emzirme süreci göz önüne alınalar ilaç desteği ve destekleyici psikoterapi de bu sürecin atlatılmasına destek olacaktır.
Doğum sonrası depresyon ciddi bir durum ve hayati risk olduğundan bir psikiyatri uzmanı ile incelenmesi çok önemlidir.
Bir kadın gebelik dönemi boyunca fiziksel, ruhsal ve sosyal anlamada birçok değişim yaşar. Doğum ile hormonların bir kısmı normale dönerken bir kısmı da emzirme dönemi boyunca devam eder. Bu zor süreci atlatmaya yardımcı olacak en önemli şey eş ve yakın çevre desteğidir.
Eşler gebelik sürecinden itibaren anne baba kurslarına gidebilir, beraber psikoterapi alabilirler. Hamilelik dönemindeki pek kadın danışanım eş desteğinin önemini vurgulayıp, çoğu zaman da eksikliğinden yakınmıştırlar.
Dikkat Edilmesi Gerekenler
Unutulmamalıdır ki depresyon hamilelikte en sık gözlemlenen ruhsal sorundur. Bu durum doğuma yakın daha da artmaktadır.
Ciddi ruhsal hastalıkların çıkması adına doğum sonrası dönem ve gebelik dönemi karşılaştırıldığında, doğum sonrası dönem üç veya dört kat daha riskli (önemli) bulunmuştur.
Pek çok kadın suçluluk hissi ( Bu kavramla aramızda değişik bir çatışma var. Oturmuyor, kadınlar niye kendini suçlu hissediyor kaygılarını açıklarken bence baya da anlaşılamamaktan ama en önemlisi de yargılanmaktan korkuyorlar. Bu yüzden susuyorlar ve her şeyi içlerinde yaşıyorlar) nedeniyle doğum sonrasındaki duygularını ifade edememektedir. Bunun sonucunda pek çok doğum sonrası depresyon vakası gözden kaçmakta ve kadınlar bu süreci yalnız geçirmek zorunda kalmaktadır. Bu süreçte özellikle eş sonra da yakın çevre desteği çok önemlidir.
Sonuç
Doğum sonrası depresyonun ülkemizde çok üstüne düşülen bir konu olduğunu düşünmüyorum. Daha da ileriye gidersek konuşulmuyor bile. Birçok kadın bu süreci tek başına desteksiz atlatmakta ve bundan en yakınlarının (eşlerinin bile) haberi olmamakta.
Bu süreci kendi haline bırakmamak ve sosyal desteğin yanında psikoterapi hizmeti alınması son derece önemlidir. Bazı zamanlarda insanın kendisini içindeki duyguları tarafsız, onu yargılamayacak birine anlatması gerekir. Bu ilişki yalnızca psikoterapi sayesinde kurulabilecektir.
Stresli gebelik, sorunlu doğum, travmatik bir çocukluk hepsi kişilik yapısında çok etkili olan olumsuz olay ve dönemlerdir. Bireylerin kişilik yapıları annelerinin kişilik yapılarıyla oluşacaktır. Bu nedenler kadınlarımıza sadece hamilelik, doğum, doğum sonrası, lohusalık dönemlerinde değil her dönemde iyi davranmalı ve güzel ilişkiler kurmalıyız.